İstanbul’un Beyoğlu İlçesi’nde bir semttir. Fındıklı
ile Dolmabahçe arasındaki kıyıyı ve yamaçları kapsar. Sâhilindeki Hadîka Taşı ile meşhur Kabataş semti, İstanbul’un
önemli deniz ulaşımı merkezlerinden birisidir.
Fotoğraf 12- Semtten bir görünüm
Harita 12- İstanbul İli
Harita 13- Beyoğlu İlçesi
Harita 14- Semti içine alan Ömer Avni Mahallesi
Harita 15- Semtin konumu
Semtin Kabataş adını bir zamanlar burada
bulunan dev bir kayadan aldığı söylenir. Rivâyete göre; Etmeydanı’nda yer alan,
barut deposu olarak kullanılan Bizanslılardan kalma Güngörmez Kilisesi, XV.
yüzyılın sonunda yıldırım düşmesi sonucu infilak ederek havaya uçtuğunda büyük
bir taş buraya kadar gelip kıyıya düşmüştür. Eski kilisede berhava olup
patlayan, dağılan toplardan birkaçının Adalara, birinin Kızkulesi yakınlarına,
en büyüğünün ise Kabataş’a düştüğü söylenir.
Bu taşların düşmesiyle mahalleler, dükkânlar
yıkılmış, beş altı bin nüfus telef olmuştu. Kiliseden Boğaziçi kıyılarına uçan
taş III. Selim zamânına kadar yerde olduğu gibi dururdu. Sonra devlet ricâlinden
“Köse Kethüdâ” lakaplı meşhur Mustafa Necib Efendi, taşın yakınında bulunan
yalısını tâmir ettirirken bu taşı da yontturup iskele hâline getirmiş, iskele
uzun müddet kullanılmış, sonra burada yapılan binâya temel vazîfesi görmüştür.
Kabataş’ın antik çağdaki adı Aiantion, kimi
kaynaklara göre Petra Thermatis, Bizans’taki adı ise Butharion’du.
Bizans döneminde, Tophâne’den Kabataş’a kadar
uzanan sahaya Diplokionion (Çifte Sütunlar Mıntıkası) ismi verilir ve ahâlisine
de Diplokioniote denilirdi. Fetihten
sonra buranın ahâlisi Beşiktaş’a nakledilince, Beşiktaş’a da bu isim
verilmiştir.
Osmanlı döneminde, XV. yüzyılda Çizmecibaşı
Mahmut Bedreddîn Ağa tarafından kurulan, Halvetî Tarîkatı’na âit Çizmeciler
Tekkesi, semt sâkinlerinin neredeyse tümünü besleyecek olanaklara sâhip bir
hayır kurumuydu. Semtin odağı olan tekke XVIII. yüzyılda harap olmaya yüz
tutmuş, XIX. yüzyılda da tümüyle yıkılmıştır.
Reisülküttab Ömer Avni Bey tarafından
yaptırılan câmi, XVII. yüzyıl binâsıdır. İskelenin yanındaki çınar ağacı da
Ömer Avni Bey tarafından dikilmiştir. Vezir Hekimoğlu Ali Paşa Çeşmesi, deniz
kenarındayken (yol ve meydan çalışmaları nedeniyle) karşıdaki merdivenli sete
nakledilmiş, 1950’lerde yeniden eski yerine taşınmıştır.
İskele karşısındaki Sadrâzam Koca Yusuf Paşa
Sebili (XVIII. yüzyıl) önceleri Fındıklı Câmii’nin yanındaydı; Tophâne-Dolmabahçe
yolu genişletilince, yerinden sökülüp Kabataş’a taşınmıştır.
Fotoğraf 13- Koca Yusuf Paşa Sebili
Kabataş Limanı XIX. yüzyılda inşâ edilmiş,
Abdülmecit günün anısına buraya bir sütun (Hadîka Taşı) diktirmiştir.
Fotoğraf 14- Hadîka Taşı
XIX. yüzyılda Kabataş yamaçlarını süsleyen
Kazasker Ebussuud Efendi Konağı, görkemli mermer havuzu, lâleleri ve uçsuz
bucaksız portakal bahçeleriyle ünlüydü. Konağın aşağısındaki ahşap sâhilsaray
II. Abdülhamit tarafından mektebe çevrilmiş, sonraları Ortaköy’e taşınan
Kabataş Erkek Lisesi’nin temeli böylece atılmıştır.
Kabataş Erkek Lisesi![]()
Şekil 6- Kabataş Erkek Lisesi'nin logosu
Fotoğraf 15- Liseden bir görünüm
1928-1929 ders yılı başında Kabataş'taki eski binâların yetersizliği
nedeniyle Beşiktaş Ortaköy'de, 1867-1875 yılları arasında Feriye Sarayları
olarak inşâ edilen bugünkü binâlarına taşındı. Okul işleyişi ile ilgili ilk
değişme, 1931-1932 ders yılında Feriye Saraylarının kapalı maneji olarak
düşünülen yerin okulun kapalı spor salonuna dönüştürülmesiyle başladı. 1934
yılında okul bahçesinde yer alan ve Ağalar Dâiresi adıyla bilinen, cadde
üzerindeki eski binâ, onarılarak konferans salonu ve laboratuvarların yer
aldığı, kültür binâsı olarak kullanıma açıldı. Öğrenci sayısının artması
sonunda 1941-1942 ders yılında okulun orta kısmı kapatılarak, aynı binâda
yalnız lise olarak öğretime devam edildi. 1949 yılında Feriye Saraylarının
üçüncüsü olan ve o târihe kadar Beşiktaş Ortaokulu olarak kullanılan bölüm de
"Pansiyon Binâsı" olarak liseye devredildi.
|
Dolmabahçe sâhili doldurulmadan önce, Kabataş
yönünden Beşiktaş’a geçmek isteyenler, pazar kayıklarıyla Arap İskelesi’ni
kullanırlardı. Körfez, saray bahçesi olarak doldurulduktan sonra, batı yönünde
dar bir geçiş yolu halk için açılmıştır. Koyun biraz ilerisinde, Karabali
Türbesi, Esmâ Sultan’ın, Lâleli Efendi’nin, Vişnezâde’nin, Sungur Balaban’ın
büyük köşkleri vardı.
Dolmabahçe’nin sol tarafında sâhilde Tekerlek
Mustafa Efendi’nin Tekkesi, Mevlevî dervişlerin konağı idi. Mustafa Efendi 110
yaşında ölünce, Sultan IV. Murat zamânında yerine Yusuf Celâlî’yi bırakmıştı ve
Mevlevî âyinleri burada yapılıyordu.
Kânûnî Sultan Süleyman devrinin sonlarından, Sultan
III. Murat devrinin ortalarına kadar devletin ikbal ve ihtişam asırları içinde
türlü mansıplarda bulunmuş olan Karabali Zihnî Çelebi, bir zamanlar matbah emîni,
bir zamanlar arpa emîni ve nihâyet Şehzâde Mehmet’in sünnet düğününde hümâyun emîni
olmuştu. Adı ile anılan bahçesinin içindeki köşklerin tezyînâtı, halıları,
puşideleri, canfesleri, atlasları, altın/gümüş ve mücevherlerle süslü eşyâsı
dillere destandı.
Kabataş’ta, Harem Feribot İskelesi’ni
geçince, benzincinin yanında sâhilde yer alan yazılı taş levha, burada geçen
yüzyıl ortasında yapılmış, kesme taştan kayık barınağının kitâbesidir. Hadîka,
saray bostan ve bahçeleri için kullanılan bir deyimdir.
Sultan Abdülmecit, fırtınalı havalarda kayıkların sâhile
yanaşabilmeleri için buraya bir liman inşâ ettirmiş, inşaat hâtırası olarak da
bir yüzü deniz cephesine, bir yüzü küçük limana bakan “Hadîka Taşı”nı
diktirmişti. Sütunun iki tarafındaki târih kitâbelerinde limanın inşâsından
sağlanan faydalar sayılmakta ve Abdülmecit’e edilen duâlar yer almaktadır.
Liman bugünkü saraydan (Dolmabahçe) önce inşâ
edilen Beşiktaş Sarayı için têsis edilmiş, fakat Sultan Abdülmecit yeni sarayı
yaptırınca, gerekli olan saltanat kayıkları için çok küçük kaldığı için
genişletilmiştir. Dolmabahçe Sarayı inşâ edilince, burada Hamlacılar Dâiresi ve
saltanat kayıkları için dâire ve hangar yapılmıştı. Bugün bunlar yoktur.
Şirket-i Hayriye’nin ilk araba vapuru
seferleri Kabataş Limanı’ndan yapılmış, şirket yöneticilerinden Hüseyin Hâki
Efendi’nin îcat ettiği vapurla, atlı arabalar Boğaz’ın iki yakası arasında
gidip gelebilmişlerdir.
Bu güzel, kesme taşlardan yapılmış liman,
1951 yılından sonra şekil değiştirmiş, daha sonra da bir bölümüne araba vapuru
iskeleleri yapılmıştır. Bugün görülen kayık barınağı o eski limandan kalan
parçadır.
Çatlayan ve yazıları silinmeye başlayan liman
âbidesi “Hadîka” ise (1987-1988 yıllarında) TBMM Başkanlığınca onarılmıştır.
Günümüzde Kabataş Limanı, geçmişten kalan
derzli taş duvarına yapıştırılmış iki âbidevî sebil/çeşme ve liman kitâbesi ile
vapur / araba vapuru / deniz otobüsleri iskeleleri terminalidir. Buradan
Üsküdar’a, deniz otobüsü ile Adalara, Yalova’ya, Çınarcık’a gidilir. Ayrıca,
Boğaziçi gezintisi yapmak üzere turistleri alan gemiler genellikle Eminönü veya
Kabataş’tan yola çıkmaktadır.